İstanbul'un Yedi Tepesinden Güzellikler

 Ramberti, İstanbul ’un 18 mil çapında olduğunu ve yedi küçük tepe üzerinde kurulduğunu söylemektedir. 

Görkemli saray ve câmiler sayılmazsa, evlerin çoğunun çamur veya tahtadan çok kötü yapılmış olmalarına, kent surlarının yıkılmaya bırakılmasına karşın, tüm dünyada o zamana dek var olmuş en güzel kenttir. 

Kentin içinde, bakımsız topraklarda selvi ağaçlarını ve başka ağaç türlerini fark etmiş Ramberti, ama tuhaftır ki bu ağaçların mezarlıkları gölgelediğini fark etmemiş [RAMBERTI 239]. 

Roma, Venedik, Napoli, Milano, Paris ve Lion’u görmüş olan Pedro ’ya göre bu kentlerin hiçbiri İstanbul’la yarışamazdı. İstanbul’da büyük bir kentte olması gereken her şey bulunuyordu. 

Bütün bu Avrupa kentleri bir araya gelseler, İstanbul’la yer, büyüklük, güzellik, ticaret ve bolluk açısından rekabet edemezlerdi. Aslında, anbul ’un tüm niteliklerini anlatmak için bir ömür yetmez [VIAJE 272-273]. 

Oldukça ılıman geçen kış mevsimi iki ay kadar sürer, kente hemen hemen hiç kar yağmazdı. Dernschwam’ın İstanbul ’da kaldığı sürece sadece üç kez kar yağmış; bir keresinde yerden dört santim kalınlıkta tutmasına karşın, öğleye doğru tümüyle erimiş. 

Dernschwam, ülkenin diğer bölgelerinde kar yağarken İstanbul ’da ancak yağmur yağdığını; nemli havaya alışkın olmayan birçok yabancının bundan rahatsız olduğunu söyler [DERNSCHWAM 49].

Sanderson, 1594 yılında kentin eski surları içindeki yedi tepe üzerindeki binaları betimliyor. Edirne Kapısı ’ndan giren yolcular Belisarius Sarayı ’nın kalıntılarıyla karşılaşırdı. 

Bu kapıya yakın III. Murad ’ın annesi için yaptırılmış küçük ama güzel bir câmi vardı. İkinci tepenin üzerinde, bazı Bizans imparatorlarının mermer mezarlarının olduğu, Fener ’e bakan St. Mary Pammakaristos Kilisesi vardı, birkaç yıl öncesine kadar. İstanbul Patriği’nin evi bu kiliseye yakındı. 

Fâtih Sultan Mehmed Câmii ve Türbesi üçüncü ve en yüksek tepedeydi. Sanderson, Türklerin böylesine görkemli binalar yapabileceklerine inanamamış; çünkü Türklerin sanatta değil, savaşta usta oldukları kanısındaymış. 

Biçim olarak bu câmi Ayasofya ’nın bir eşiydi. Yakınında din ya da ulus ayrımı gözetmeksizin tüm yolcuların üç günlüğüne ücretsiz yiyecek ve yatacak yer bulabildikleri kubbeli yüz oda vardı. 

Ayrıca fakirler için 150 imâret bulunuyordu. Bunlar adam başına günde birkaç akçe dağıtır ve ayrıca ücretsiz yemek verirlerdi. Câmi çevresinde, muhtaçlara yardım kompleksi içinde bir akıl hastahanesi, ücretsiz ilâç dağıtan bir hastahane, öğrenciler için okullar, yurtlar ve hamamlar vardı. 

Sultan Mehmed Vakfı’nın sağladığı kiralardan câmiye yılda 60.000 düka yardımda bulunuluyordu. 

1594 ’te kiralardan toplanan para 200.000 dükayı geçiyordu. 

Ayasofya ’nın, bedestenlerin, kentteki tüm büyük dükkânların, Topkapı Sarayı ’nın gelirleri bunun içindeydi. 

Bu gelirden câmiye günde 1001 akçe ödeniyordu. 

Kaynak :16. Yüzyılda İstanbul Kent - Saray - Günlük Yaşam 

Dördüncü tepede Sultan Süleyman ’ın babası I. Sultan Selim Câmii ve Türbesi vardı. Bu câmi, öteki büyük câmilerle karşılaştırıldığında, daha yalın bir biçimde yapılmıştı.

Yedinci tepede ise şimdi câmi olan eşsiz güzellikteki eski Ayasofya yer alıyordu [SANDERSON 69-71]. 

Bunun dışında da birçok güzel câmi vardı. Şehzâde Câmii, Süleyman tarafından oğullarından birinin anısına yaptırılmıştı. Sanderson ’un Katolik râhiplerinin manastırlarına benzettiği Yeniçeri Kışlası da bu câmiye yakındı. 

Câmi yaptıran büyük isimler arasında Mehmed Paşa, Davut Paşa, Rüstem Paşa ve Hadım Mesih Paşa sayılabilir. Sanderson ’un zamanında Sinan Paşa, Çemberlitaş yakınında bir câmi yaptırıyordu; Cerrah Mehmed Paşa ise Avrat Pazarı ’nda [SANDERSON 72].


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nika Ayaklanması

A - Tarihsel Yer Adları Dizini

Taksim Belediye Gazinosu