Kayıtlar

Ocak, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yerebatan Sarnıcı

Resim
Yerebatan Sarnıcı, erken Bizans zamanında burada bir kilise olduğu için Bazilika Sarnıcı olarak da bilinir. Muazzam büyüklükteki sarnıç, çatısını destekleyen 336 sütunu ile şehrin 19 km kuzeyindeki Belgrad Ormanından borularla getirilen suyu depoladı. Bizans Büyük Sara-yı’nın ve Osmanlı döneminde de Topkapı Sarayının ihtiyacını karşıladı. Yerebatan Sarnıcı İstanbul'un görkemli tarihsel yapılarından birisi de Ayasofya’nın güneybatısında bulunan Bazilika Sarnıcı’dır. Bizans imparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yeraltı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiştir. Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir Bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da anılır. Sarnıç, uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan dikdörtgen biçiminde bir alanı kaplayan, dev bir yapıdır. 52 basamaklı taş bir merdivenle inilen bu sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 3...

Yeni Valide Camisi

Resim
  Yeni Cami, Yeni Valide Camisi’nin Türkçe kısaltılmış adıdır. Yeni Cami’nin yapımı II. Mehmet’in annesi Safiye Sultan zamanında 1597 yılında başlamıştı ancak Sultan’m ölümüyle saray üzerinde hâkimiyeti kalmayınca yapımına ara verildi.  500 yıllık bir aradan sonra IV. Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultanın projeye ilgi göstermesiyle 1663 yılında imparatorluk mimarı Mustafa Ağa yönetiminde yapımı tamamlandı ve cami resmi olarak 1665 yılında açıldı.   Üsküdar çarşısı içinde devrinin en güzel eserlerinden biri olan Yeni Valide Camii, Hakimiyet-i Milliye Caddesi, Balaban Caddesi ve İmam Nasır Sokağı ile çevrili geniş bir alanı kaplar. Cami avlusuna bu yollara açılan beş kapıdan girilir.  Hakimiyet-i Milliye Caddesi'ne açılan kapı, çarşı tarafında bulunduğundan 'Çarşı Kapısı', eski Bit Pazarı kapısının karşısında bulunan ikinci kapı, 'Bat Pazarı Kapısı' veya 'Sebil yahut Hünkâr Kapısı' isimleriyle anılırdı. Üçüncü kapı, Arasta Çarşısı'na açıldığından 'Ar...

ESKİ İSTANBUL SÖZLÜĞÜ

  ESKİ İSTANBUL SÖZLÜĞÜ Ahd-i Atik : Tevrat da dahil, İncil'e kadar olan kutsal metinleri kapsayan ve Hıristiyanlarca da benimsenen kitap. İncil, bunun devamı kabul edilir ve Ahd-i Cedid olarak adlandırılır. Akaretler : Beşiktaş'ta Evkaf-ı Hümayun denilen Osmanlı Vakıf kurumunca yaptırılıp saray personeline tahsis edilmiş lojman evler. Bu evlerin yer aldığı semt de aynı adla anılmaktadır. Baba, Oğul, Kutsal Ruh : Hıristiyanlık öğretisindeki üçlü inanış. Baba (Tanrı) Oğul (Hz. İsa) ve ikisi arasındaki iletişimi sağlayan Kutsal Ruh (Melek). Bu üçlü, bir bütün ve birlik içerisinde kabul edilir. Bağıl : Sultan saraylarının, büyük konakların avluya da bahçelerindeki ahır, otluk, arabalık, uşak evi vs. Başbakan : Konuşma 1940-1941 yıllarında geçtiğine göre, adı anılmayan başbakanın Refik Saydam olması gerekiyor. Birinci Ferik : Osmanlı ordusunda orgeneral eşiti rütbe. Camlı Köşk : Dolmabahçe Sarayı'nın cadde tarafında kalan ve eski Osmanlı saraylarının alay köşkü formunu andıra...

İSTANBUL BOĞAZI’NIN DONDUĞU GÜN

Resim
 İSTANBUL BOĞAZI’NIN DONDUĞU GÜN İstanbul 1954 yılında da tarihi kışlarından birini yaşamıştı. 25 Şubat sabahı İstanbul Boğazı’na bakan kent sakinleri gözlerine inanamamışlardı; Boğaz’da devasa buz parçaları yüzmekteydi ve Boğaz’ın bazı bölümleri ise tamamen buzlarla kaplanmıştı.  Çok sayıda insan bu tarihi fırsatı kaçırmayıp, İstanbul Boğazı’nı yürüyerek geçiyor, bazıları ise buz parçaları üzerinde Türk bayraklarıyla pozlar veriyordu.  Uzun yıllar önce yaşanan bu ilginç olayın kaynağı Tuna Nehri’ne uzanıyordu. Romanya’dan Karadeniz’e dökülen Avrupa’nın en uzun nehri, o kış donmuş ve üzerinde ulaşım yapılamaz hale gelmişti. Patlayıcılarla parçalanan buz parçaları Karadeniz boyunca sürüklenerek İstanbul Boğazı’na gelmişti. Boğaz’da sıkışarak birleşen bu parçalar Avrupa ile Asya kıtasını birleştirmişti. İstanbul Boğazı Dondu mu? 25 Şubat tarihli gazete haberlerinde İstanbul Boğazı’nın buzlarla tıkandığı bildiriliyor. Fakat haberde İstanbul Boğazı’nın buzlarla kapanmasının n...

İstanbul'un Yedi Tepesinden Güzellikler

 Ramberti, İstanbul ’un 18 mil çapında olduğunu ve yedi küçük tepe üzerinde kurulduğunu söylemektedir.  Görkemli saray ve câmiler sayılmazsa, evlerin çoğunun çamur veya tahtadan çok kötü yapılmış olmalarına, kent surlarının yıkılmaya bırakılmasına karşın, tüm dünyada o zamana dek var olmuş en güzel kenttir.  Kentin içinde, bakımsız topraklarda selvi ağaçlarını ve başka ağaç türlerini fark etmiş Ramberti, ama tuhaftır ki bu ağaçların mezarlıkları gölgelediğini fark etmemiş [RAMBERTI 239].  Roma, Venedik, Napoli, Milano, Paris ve Lion’u görmüş olan Pedro ’ya göre bu kentlerin hiçbiri İstanbul’la yarışamazdı. İstanbul’da büyük bir kentte olması gereken her şey bulunuyordu.  Bütün bu Avrupa kentleri bir araya gelseler, İstanbul’la yer, büyüklük, güzellik, ticaret ve bolluk açısından rekabet edemezlerdi. Aslında, anbul ’un tüm niteliklerini anlatmak için bir ömür yetmez [VIAJE 272-273].  Oldukça ılıman geçen kış mevsimi iki ay kadar sürer, kente hemen hemen hiç ...

BAKIRKÖY TARİHİ

Resim
  İstanbul’un eski semtlerinden biri olan Bakırköy, Avrupa yakasında, Marmara Denizi’nin kuzeydoğu sahilindedir. kuzeyindeki E-5 Karayolu sınırı olup, Güngören ve Bahçelievler ilçeleri; güneyinde Marmara Denizi, doğusunda Çırpıcı deresi sınır olup, Zeytinburnu ilçesi, batısında ve kuzey-batısında ise Küçükçekmece ilçesi bulunmaktadır. Bu sınırlar içerisinde Bakırköy ilçesi 35 km² alana kuruludur.  Bahçelievler, Güngören ve Bağcılar ilçeleri 1992 yılında Bakırköy’den ayrılarak ilçe olmuşlardır. 1957’ye kadar Zeytinburnu, 1989’a kadar Küçükçekmece ve Avcılar ilçeleri, Bakırköy’e bağlıydı. İstanbul’un eski ilçelerinden olan Bakırköy, Osmaniye, Kartaltepe, Zuhuratbaba, Zeytinlik, Cevizlik, Sakızağacı ve Yenimahalle mahallelerinden oluşur.  Bakırköy, antik çağlarda, Bizans’ı Avrupa’ya bağlayan ana yol üzerinde kurulmuş bir şehirdi. Hebdemon adıyla tanınan bu şehir, daha sonra Balkan kavimlerinin, Haçlıların ve Latinlerin istilalarını yaşadı.  Osmanlı döneminde Rum, Türk v...

Anadolu Hisarı Kalesi

Resim
  İstanbul Boğazı ile Göksu (Aretas) Deresi’nin Boğaz’a karıştığı yedi dönümlük, denize doğru uzanan alanda bulunan bu kale çevreye ismini vermiştir. Anadoluhisarı, ileri bir karakol olarak Yıldırım Beyazıt tarafından 1395 yılında yaptırılmıştır.  Kalenin bulunduğu alanda yapılan araştırmalarda daha eskiye yönelik kalıntılara rastlanmamıştır. Yıldırım Beyazıt’ın bu kaleyi yaptırmasındaki amaç Boğaz geçişlerini kontrol altına almak ve Göksu Vadisi’ne girişi de önlemek idi. Nişancı Mehmet Paşa tarihinde Güzelcehisar olarak ismi geçen bu kaleye Gözlücehisar ismi de yakıştırılmıştır.  Nişancı Mehmet Paşa tarihinde kalenin yapım tarihi 1394– 1395 olarak belirtilmiştir.  Fatih Sultan Mehmet dönemi tarihçilerinden Tursun Bey buradan Yenihisar veya Yenicehisar olarak söz etmiştir. Hoca Sadettin Efendi de buraya Akçahisar olarak değinmiştir.  Aşıkpaşazâde tarihinde bu kalenin yapılışı ile ilgili bilgiler bulunmaktadır: “Yıldırım Beyazıt, Kocaeli’nden geçerek, İstanbul’a ...

Ayasofya Tarihi

Resim
  Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya; mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden sanat dünyası açısından önemli bir yer teşkil etmektedir.  Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir.  İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmıştır. Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüştür.  Birinci kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360 yılında yapılmıştır.  Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen (bazilikal) planlı birinci yapı, İmparator Arkadios’un (395–408) karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çık...

A - Tarihsel Yer Adları Dizini

Tarihsel Yer Adları Dizini A - Tarihsel Yer Adları Dizini  Altın Boynuz (Haliç),  Eski şehri  Beyoğlu ’ndan ayıran ve  Boğaz ’la kesişme noktasından 7 km. kadar içeriye doğru akan kıvrımlı medcezirsel bir haliçtir. İngilizce anlamı kabaca  Grekçe Kepdrıoç Kö^tioç, Keratios Kolpos’tan  gelir;  Türkçe 'de ise  körfez  anlamına gelen Haliç’tir. Boynuzun meydana getirdiği doğal  liman  İstanbul’un konumu için büyük bir avantaj sağlar.  Altın Kapı,  İmparator I. Theodosius ’un hükümdarlığı zamanında ( 378-395 ) ihtimalle  386  yılında  Vizigotlara  karşı kazandığı zaferin anısına inşa edilmiş bir zafer takıdır.  Altın Kapı olarak adlandırılmasının sebebi şehir surlarının yaldızlı bronz plakalarla kaplı olmasıdır . Bizans devri boyunca Altın Kapı önemli seferlerden dönen imparator ve generallerin zafer kapısı olarak kullanıldı. Böyle bir meşhur olay,  İmparator Heradius’un 628’de İran Sasanilerine ...

Yılanlı Sütun,

  Yılanlı Sütun, Büyük Konstantin’in 324’te Peloponez Yarımadasında bulunan Delfı’den getirdiği bronz sütundur. Aslen altın bir kâse taşıyan altın bir üçayağı destekleyen birbirine dolanmış üç yılandan ibaret olan sütunun 2500 yıllık olduğu söyleniyor. Plataea Muharebesindeki Yunan zaferini kutlamak adına yapılan sütuna Herodot a göre mağlup olan Perslere ait eritilen silahlarla biçim verilmiştir. Doğruluğu şüpheli çeşitli hikâyeler kaybolan yılan başlarına açıklama getirmektedir. Gibbona göre II. Mehmet 1453’te şehre girdiğinde asasıyla yılan başlarından birine vurup hasar vermiştir, başka bir hikâyeye göre

7 Kule Zindanlarında Kim Öldü?

Genç Osman, 20 Mayıs 1622'de Yeniçerilerin ayaklanması sonucu tahttan indirildi. Tahttan indirildikten sonra Topkapı Sarayı'nda esir tutuldu ve Yedikule Zindanları'na götürüldü. Burada işkenceye maruz kaldıktan sonra boğularak öldürüldü. Genç yaşta hayatını kaybetmesi nedeniyle tarihe "Genç Osman" olarak geçmiştir. Yedikule Zindanları, Osmanlı döneminde özellikle devlet için tehlikeli ya da istenmeyen kişiler için bir hapishane olarak kullanılmıştır. Burada hapsedilen ya da infaz edilen bazı önemli kişiler şunlardır: Sultan İbrahim’in oğlu Şehzade Süleyman: Yedikule Zindanları'nda boğdurulan şehzadelerden biridir. Sadrazam Halil Paşa: Sultan II. Mehmed’in ilk sadrazamıydı ve burada idam edilmiştir. Baltacı Mehmet Paşa: Yedikule’de idam edilen bir başka sadrazamdır. Mihail Kantakuzinos: Osmanlı karşıtı faaliyetleri nedeniyle burada idam edilen bir Bizans soylusudur.

GENÇ OSMAN'IN SONU YEDİKULE ZİNDANLARINDA GELDİ

Genç Osman, yani II. Osman, Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. padişahıydı ve 1618-1622 yılları arasında tahtta kaldı. Padişahlık döneminde yeni reformlar yapmak istemesi ve Yeniçeriler ile ters düşmesi, onun trajik sonunu getirdi. Genç Osman, reformist bir padişah olarak orduda ve yönetimde ciddi değişiklikler yapmayı planlıyordu. Özellikle Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmayı istemesi, Yeniçeriler tarafından büyük bir tehdit olarak algılandı. Bu durum, Osman’ın tahtan indirilmesiyle sonuçlanan bir isyana neden oldu. Genç Osman, 20 Mayıs 1622'de Yeniçerilerin ayaklanması sonucu tahttan indirildi. Tahttan indirildikten sonra Topkapı Sarayı'nda esir tutuldu ve Yedikule Zindanları'na götürüldü. Burada işkenceye maruz kaldıktan sonra boğularak öldürüldü. Genç yaşta hayatını kaybetmesi nedeniyle tarihe "Genç Osman" olarak geçmiştir. Genç Osman’ın ölüm yeri olarak Yedikule Zindanları kayıtlara geçmiştir ve bu olay, Osmanlı tarihinin en dramatik olayla

KIZ KULESİ TARİHİ

Resim
İstanbul'un sembolü olan Kız Kulesi, Boğaz girişindeki kayalık üzerine kurulmuş küçük, şirin bir kuledir. Tarih içinde gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılan kule günümüzde turizme tahsis edilmiştir.  Batı kaynakları burayı sevgilisi Hera'ya kavuşmak için yüzerken boğulan Leander'in kulesi olarak tanıtır.  Bir diğer hikayeye göre de burası, kızının yılan tarafindan sokulacağını rüyalarında gören İmparatorun, emniyette olması için genç kızı yerleştirdiği kule idi. Meyve sepeti içinde gelen yılan trajediye sebep olur.  Yılan ve kahin Roma İmparatorluğu’nun krallarından biri kız çocuk istiyordur ve bunu için İmparatorluğun en alim kahinin kapısını çalar. Kahin, krala bir kızı olacağını ama kız 18 yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak vefat edeceğini söyler. Bunun üzerine yıllar sonra kız bebeği dünyaya gelen kral kahinin öngörülerinden çekinerek denizin ortasına bir kule yaptırır ve kızını bu kuleye kapatır. Ne var ki prenses 18 yaşına bastığı gün doğum ...

Yıldız Sarayı,

Resim
  1880 yılında II. Abdülhamit ’in saltanatı zamanında Osmanlı Devletinin merkezi oldu.  On yedinci yüzyılın erken zamanlarında I. Abdülhamit yönetimi altında bir imparatorluk arazisi olarak geliştiği halde bu fevkalade paranoyak adam Dolmabahçe Sarayının denizden saldırıya uğrayacağından korkarak karargâhını daha kolay savunulacağını düşündüğü Yıldız tepelerine taşıdı.  Topkapı gibi Yıldız Sarayı da tek bir saraydan ziyade birçok yapıdan oluşan bir komplekstir. Geniş Bilgi Yıldız Sarayı, 1880 yılında II. Abdülhamit ’in saltanatı zamanında Osmanlı Devletinin merkezi oldu. On yedinci yüzyılın erken zamanlarında I. Abdülhamit yönetimi altında bir imparatorluk arazisi olarak geliştiği halde bu fevkalade paranoyak adam Dolmabahçe Sarayının denizden saldırıya uğrayacağından korkarak karargâhını daha kolay savunulacağını düşündüğü Yıldız tepelerine taşıdı.  Topkapı gibi Yıldız Sarayı da tek bir saraydan ziyade birçok yapıdan oluşan bir komplekstir. I. Süleyman döneminden ...

Zorbanın Balozu

 Zorbanın Balozu  19. yüzyılın sonlarında İstanbul Tophane'deki Arkadi Sokağı'nın tam arkasında bulunan kötü şöhretli meyhane. Önceleri Sakallı Yorgi'nin balozuyken el değiştirince Zorbanın Balozu adını aldı.  Sermet Muhtar Alus bu adın nereden geldiğini şöyle anlatıyor: "Meyhaneye bitişik köşe sarraftı. Sakallı Yorgi sarrafa borçlanmıştı. İflas edince sarraf balozu aldı, üç-beş yosma koyup ecnebileri buraya çekti, idaresini de Şişman Virjin'e bıraktı. Sarraf yaşlıydı fakat çakaldı, kırılmış kadehleri, tabakları bir çuvala koyup dangalakça birini gördü mü kırdın, döktün, şu kadar borcun var diyerek, garsonları üstüne salardı. Zorba denmesi bu yüzdendi. Uğursuz yerin sonradan içinde otuzdan fazla kişiyle yanıp kül olduğunu duyduk."  Sermet Muhtar Alus İstanbul Kazan Ben Kepçe  Kaynak : Rakı Ansiklopedisi  Zurna : Argoda sarhoş.

Zurna Yakısı

  Zurna gibi bir kafaya denk düşen bir mübalağayla anlatılmış bu hikâyeyi, Ahmet Rasim'in yaşadığı bir deneyimden yola çıkarak Salâh Birsel dillendirir: "Biraz sonra da yaşamında ilk kez zurna yakısıyla karşılaşacak. O zurna alayını, zurna krizini bilir ama zurna yakısıyla ilk bu gece zifafa girecek. Oysa bu yakı, hemen her de kolayca elde edilebilir. Yeter ki, elinizin altında kıranta bir sarhoş bulunsun. Adamın başına üç zurnacı diktiniz mi, tamam. Yalnız zurnacılardan biri, sarhoşun sağ kulağına, öbürü de sol kulağına üflemelidir. Üçüncüsü, nasıl olsa ensede bir yer bulur. Ne var, yakının bütünlenmesi için kıranta adamın önünde bir davulla bir çiftenakkarenin de gümbür gümbür gümbürdemesi gerekir."  Salâh Birsel Boğaziçi Şıngır Mıngır  Züğürt yaylası : Yoksul ayyaşların toplanma yeri.  

Zennube (1942)

Resim
  Asıl adı Memnune; 1960'larda İstanbul'un eğlence hayatını, özellikle gazinoları kasıp kavuran ünlü dansöz, sinema oyuncusu. Milas'ta doğdu, çocukluğu Aydın ve Nazilli'de geçti.  13 yaşında eşraftan bir tüccarla evlendirildi. Bir kızı oldu.  14 yaşında boşandı. Bu tarihten itibaren dans etmeye başladı. Uzun boylu, esmer, kadife tenli, büyük oval kalçalı, kara kaş kara göz bir kızdı. 9/8 zil çalarak göbek atardı.  Emniyet'ten belgesini çıkarırken yaşını üç yaş büyütmüş ve kendine kötü kadın anlamına gelen Zennube adını yakıştırmıştı. Devrin ünlü dansözlerinden Babuş'un etkisindeydi. Çadır tiyatrolarında yıllarca göbek attıktan sonra ilk defa 1960'ta İzmir, Basmane pavyonlarında sahneye çıktı.  Bir provada onu izleyen eski tüfeklerden Emine Kuran ile Özcan Tekgül'ün annesi Feriha Tekgül'den aferin aldı ve dansözlüğü tescil edildi.  1963'te Zeki Müren'in kadrosunda çalışmak üzere İstanbul'a yerleşti. Kısa sürede şehir efsanesi haline geldi....